Translate

23 Eylül 2015 Çarşamba

Psikofizyolojik Hastalıklar

       Daha önce yazdığım midenizin de sizinle birlikte üzülüp üzülmediği üzerine bir yazım vardı okumadıysanız eğer tık tık. Psikolojimizden etkilenen tabi ki sadece midemiz değil. İnsan, bir bütün olarak ele alındığında en önemsiz ve en önemli şeyler arasında yaşıyor ve şekilleniyoruz.
      Psikofizyolojik hastalıklar bize psikolojiyle beden arasındaki ilişkiyi bir ölçüde kanıtlıyor. Stresten, öfkeden ve kederden etkilenen psikolojimiz, vücudumuzun çalışmasını iyi ya da kötü bir şekilde etkiliyor. Vücudun iç dengesi yaşanılan duygu durumla bozulunca vücutta bu yeni ortama karşı bir tepki oluşturuyor neticede etki varsa tepkide olacaktır. Bu hastalıkların ortaya çıkışı, seyri, gidişatı bireyin duygu durumunda ki gidişatla aynı doğrultuda oluyor.
      Değişen ve gelişen bir dünyada yaşadığımızı göz önünde bulundurduğumuzda hepimiz her gün farklı uyaranlara maruz kalıyoruz. Kimimiz bu uyaranları gözardı ederken kimimiz gözümüzde büyütüyoruz ve psikolojik olarak etkilerine maruz kalıyoruz. Vücutta meydana gelen değişimler farklı sistemlerde yer alabiliyor.
       Bu sistemler; solunum,
                             dolaşım,
                             sindirim,
                            sinir sistemi,
                            deri,
                            zihinsel aktiviteler,
                            duygular
       olabiliyor.
      Sistemlerimizde meydana gelen değişiklere vücut uymaya çalışıyorsa adaptasyon sürecine giriyoruz. Bu adaptasyon sürecine girmemiz ise bireye bağlı olarak gelişiyor. Bireyin algısına, çözüm üretmesine, olaydan kaçışına gibi. 
      Bozulan iç denge sonucunda sistemlerde ortaya çıkan bazı hastalıklarsa şöyle; 
       

                                                                                                                                                                                Astım; patofizyolojik olarak sebepleri olduğu gibi psikofizyolojik bir hastalık olabilen astımı enfeksiyonlar, alerjenler ve duygusal stres tetikliyor. Birey psikolojik olarak astıma yakalanmaya müsait hale geldiğinde astım kendini gösteriyor ya da stresin pik yaptığı sırada astım krizine giriyor. Bastırılmış öfke, sevilme gereksinimi, istenilen şeyin elde edilememesi    psikofizyolojik olarak astımı tetikleyen olayların başında yer alıyor.

           Sindirim sisteminde görülen, mide ağrıları, bulantı, kusma, gaz, aşırı yeme isteği ya da hiçbir şey yememe, reflü gibi rahatsızlıklar görülebiliyor. Yapılan araştırmalarda ise sindirim sisteminde görülen psikofizyolojik hastalıkları olan bireylerin debresyonda olduğu, bu bireylerde aynı zamanda panik bozukluğu olduğu bulunmuş.
           
         
           Egzama: stres kaynaklı bir deri hastalığı kendisi. Bireyin iç dengesinin bozulmasıyla mücadele edemediği zamanlarda derinin yeter artık isimli çalışması diyorum ben kendisine. Genetiksel olarak yatkınlıkta egzamanın çıkmasında önemli rol oynuyor. Bebeklerde görülen egzamanın stresle bir alakası yok. Yetişkinlerde görülen egzamanın başlıca sebebi ya alerji yada stres. Eklem yerlerinde, yüzde, sırtta ya da vücudun herhangi bir yerinde çıkabiliyor. Kaşınıyor, kızarıyor ve can yakıyor.

           Bunlara ek olarak bireyde sürekli idrara çıkma isteği, kasıklarda ağrı, ağrılı menstrüasyon, hormonal düzensizlikler, cinsel hayatta aksamalar, erken menapoz, hipotriodi, kan şekeri düzensizlikleri de görülebiliyor.

            Benim önerim ise öncelikle her hastalık kendi uzmanlığı olan hekimlere gidilerek araştırılmalı eğer hekiminiz psikolojik kaynaklı olduğuna inanırsa sizi ilgili hekime yönlendirecek böylece çözüme doğru bir adım atmış olacaksınızdır. Bu hastalıkların hepsi kesinlikle psikolojik kaynaklıdır demek yanlış olacağı gibi kesin altında yatan bir hastalık var demekte yanlış olacaktır karar vermeden önce hekime danışmak en doğru yoldur. Stres kaynaklı olduğunu düşünüyorsanız da olabildiğince stresten uzak durmayı değil stresi kabul ederek onunla yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor. Stres üzerine yazdığım yazımı okuyarak yeni bir sayfa açmanın tam zamanı olabilir belki. (Stres Sizi Tüketmesin!)

         Unutmayın ki hiçbir şey sizden değerli değil!
           
                                                                                                                                                                                                           GÖKSU YILAN

16 Eylül 2015 Çarşamba

İnternet Bağımlılığı

          Nerede o eski bayramlar diye yakınan büyüklerimize tuhaf gelen, günümüzün çığ gibi büyüyen sektörü internet! İnternet bir çoğumuzun hayatına son 15-20 yılda kuvvetli bir şekilde girdi. İlk bilgisayar bir oda büyüklüğünde iken şimdi ceplerimizde taşıdığımız akıllı telefonlara kadar geldi insanoğlu. Harvardlı bir genç, bilgi paylaşmak için açtığı bir siteyi tüm dünyaya yaydı. Ardından başka siteler onu takip etti. İlk telefonlar birinin kafasına atsanız tabiri caizse kafayı yaracak iken şimdi inceliğiyle, özellikleriyle birbirleriyle yarışan hayatın olmazsa olmazları haline geldi.
        Sabah rutininiz arasında ne var, düşündünüz mü? Kahvaltı hazırlamak? İşe yetişmek? Sosyal medyayı kontrol etmek? Günümüzde bir çok iş internet üzerinden yürütülüyor bunun aksini kimse  iddia edemez. Gelen mailler, alınan randevular, ilkokula giden bir öğrencinin ödevini araştırması, mide ağrınızın sebebi... Her şeyin dozunda güzel olduğu şu fani hayatta insanoğlu, tüketim çılgınlığını internette de gösteriyor. Bunlardan biri ya sizsiniz ya da tanıdığınız biri.
                               
           
          Eğer; uyanır uyanmaz elinize internete girmenizi sağlayacak elektronik cihazınızı alıyorsanız,
                    gün içinde sürekli sosyal medya hesaplarınızı kontrol ediyorsanız,
                    sosyal medya hesaplarınızda yeni gündemi kaçırma korkusu yaşıyorsanız,
                    uyku düzeniniz internete girdiğiniz için bozuluyorsa,
                    ilişkilerinizi gerçek hayattan çok internet üzerinden yürütüyorsanız,
                    başkalarının hayatlarını internetten sürekli takip ederek kendi moralinizi bozuyorsanız,
                    yapmanız gereken işleri 5 dakika sonra yaparım diyerek saatlerinizi harcıyorsanız,
                    ailenize, işinize, normal hayatınıza ayırmanız gereken vakti internete harcıyorsanız,
                    çevrenizden uyarılarda almaya başladıysanız

          merhaba demek istiyorum size. Hoşgeldin farkındalık! 
           
           İnsan herhangi bir şeye biranda alışmadığı gibi alıştığı bir şeyi de biranda bırakamaz. İnterneti kullandığınızı değilde internetin sizi kullandığını düşünüyorsanız bazı küçük noktalara dikkat ederek, hayatınızı değiştirerek yola devam etmeniz sizin hayatınız için daha olumlu olucaktır.

           Peki ne yapabilirsiniz?

           Bir hobi edinin kendinize.
           Gün içinde internete gireceğiniz bir süre belirleyin, ve aşmamaya dikkat edin.
           İnsanlardan sizi uyarması için yardım isteyin. (Bırak bakayım o telefonu! Seni, seni seni!)
           Spor yapın, spor her zaman zihnin kurtarıcısıdır.
           Sosyal medya hesaplarınızla vedalaşın, bir iki tane yeter beş on değil!
           Yeni arkadaş grupları edinin, tanınacak insanlar eski insanlardan her zaman daha ilgi çekicidir.
           İnternetin olmadığı kısa tatillere çıkın, bu hafta sonu internetsiz bir kamp tatili mesala.

           En önemlisi de bağımlılığın insanı kendisini yönetmesine engel olduğunu hatırlayın, siz bir bireysiniz, vücudunuza ve beyninize hükmedebilirsiniz!

                                                                                                                                                                                               GÖKSU YILAN

10 Eylül 2015 Perşembe

Terör ve Psikolojisi

Bu gün yayınlayacağım başka bir konu vardı. Fakat içinde buluğumuz durum itibariyle bu konunun daha uygun olacağına karar verdim ve bir şeyler yazmak istedim. 


         Terör güdülen bir amaca ulaşmak için gerek sivillere gerek yönetime uygulanan baskı, yıldırma, şiddet eylemidir.  Terör grupları 3-5 kişilik küçük gruplardan 100-200 kişiye de çıkabilir hatta daha fazla sayıda ki topluluklarda terör grupları oluşturabilir. Terör gruplarında güdülen amaçlar, içerisinde yer aldığı toplumun isteklerine ters düşen ya da topluma zarar verecek olan amaçlardır. Kendi isteği toplumun isteğine göre azınlıkta olan bireyler kendi isteklerini kabul ettirmek amacıyla bir araya gelir ve isteklerini kabul ettirmek için çeşitli yollara başvurabilir. 

        Terörün doğuşu insanlığın bencilliğinden kaynaklanıyor diyebiliriz. Bu gün alınacak bir karar toplumun çoğunluğunun kararı iken topluma göre isteği azınlıkta olan bu bireyler bu kararı kabul etmez ve demokrasiye uymak istemezse kendi isteğinin gerçekleşmesi için, kendisi gibi düşünen bireylerle bir araya gelerek demokratik olmayan yollardan gerek manevi ve maddi zarar vererek gerek öldürerek ya da çeşitli eylemler yaparak isteğini elde etmeye çalışıyor.

          Terör gruplarının amaçları dinsel, ekonomik, özgürlük amaçlı, siyasi ya da sadece zarar vermek olabiliyor. Bu terör grupları kendi içerisinde çeşitli eğitimlerle beyin yıkama, özgür iradeyi baskılama yaparken sempatizan kazanmak için tehdit ve şiddet yolunu da kullanabiliyor. Sadece öldürmeye yönelik eylemleri haricinde toplumsal olayları tetikleyebiliyor. Halkı galeyana getirmek, asılsız bir haber yaymak, bir grup kurum ya da kişiyi kötülemek gibi.

          Terörün olduğu ülkeler ve bölgelerde insanlar terör grubunun sempatizanları ve sempatizan olmayanları olarak genel itibariyle ikiye ayrılıyor. Kendini ikiye ayıran insanlar arasında nefret duygusu çığ gibi büyüyor (zenofobi). Nefretin oluştuğu ortamlarda terör grupları iki gurubu birbirine düşürmek, toplumsal olaylar çıkarmak ve kendini riske atmadan insanların birbirini tahrip etmesini sağlıyor.

          Terörden etkilenen en büyük gruplar şüphesiz ki terör gruplarının içerisinde yer alan bireylerin aileleri, terör gruplarına karşı eylem içinde olan bireylerin (asker, polis vb.) aileleri ve tarafı olmasına gerek olmadan etkilenen çocuklar oluyor. 

           Dünyanın her neresinde olursa olsun terörist ve terör grupları herhangi bir hafifletici neden olmadan en ağır suçu işliyor. Bunlar; ölüm, huzuru bozmak, devlet malına zarar ve belki de en önemlisi psikolojik zarar. Bu psikolojik zarar küçük bir sekelden büyük bir engele varabiliyor. Çocukların gelişiminde geri dönüşlere, yetişkin bireylerde psikolojik sorunlara (akut stres, evden çıkamama, yalnız kalamama, uyku problemleri, depresyon, intihar...) neden oluyor. 

          Eğer bir terör mağduru iseniz önce yaşadıklarınızı ve duygularınızı kabullenin bir sonra ki adım ise duygularınızı ifade etmeniz, yaşadıklarınızı en azından ailenizle paylaşmanız ya da ailenizde sizinle aynı durumda ise yardım almak ve olayı yaşadığınız yerden uzaklaşmak işe yarabilir.

          Toplumsal olarak söyleyebileceğim ise şiddetli duygulardan ve bu duyguların yarattığı hareket isteğinden minimum derece etkilenmek. Şiddete şiddetle cevap verilmeyeceğini bireysel olarak bilsek de toplumdan topluma değişebilen bazı kavramlardan ötürü terör eylemlerine karşı hassas ve çabuk galeyana gelir bir hal alıyoruz. Tepki göstermek hepimizin istediği şey fakat kaos terör gruplarının işine yarar, bu unutmamakta fayda var. Teröre karşı toplumca sergilenebilecek en güzel davranış ise birlik olmak, galeyana gelmemek, şiddet içeren eylemlerden uzak durmak ve  terörü çözme işini kolluk kuvvetlerine ve siyasilere bırakmak. 

        Son olarak söyleyebileceğim biz insanlar dünyaya canlıların en akıllısı olarak geldik terör ise demokrasiyi çiğneyen ve akılcı insanın davranışlarının tam tersi olan bir eylem. 

          Terör hayvanlar aleminde doymayı ve hayatta kalmayı sağlar, bizler ise insanız!

                                                                           GÖKSU YILAN

2 Eylül 2015 Çarşamba

Zamanınızı Doğru Kullanın


           Biliyoruz ki insan hayatının en kıymetli olgularından birisi zaman. Durdurulamayan, biriktirilemeyen, devredilemeyen zaman... Zamanın ne zaman başladığını ve biteceğini maalesef bilemiyoruz zaman dünyadan önce var mıydı dünyanın oluşmasıyla mı zaman oluştu? Bu sorulara rağmen, insanoğlu zamanın başlangıcı ve bitişi bir kenara dursun kendi zamanının başlangıcı ve sonu olacağını biliyor. Sizin zamanınızın başlangıç tarihi doğum tarihiniz bitiş tarihi ise ölüm tarihiniz olacak. Bu iki zaman diliminin arasında geçirdiğiniz süre ise size hediye edilen zaman dilimi. Bu zaman dilimini ister har vurup harman savurun, ister akıllıca kullanın ya da "benim vaktim yok, bu kadar zaman bana yetmez" diyerek isyanda bulunun. Hiç bir isyan zamanınızı değiştirmeye yetmeyecektir bir gün için 24 saatiniz var ve bu siz ölene kadar değişmeyecek.

          İşte bu yüzden insanoğlunun kullanmayı öğrenmesi gereken en önemli şeylerden biri zaman. Zamanın 4 çeşidi vardır diyebiliriz. Bunlar; gerçek zaman, psikolojik zaman, biyolojik zaman, yönetsel zaman.
          
          Gerçek zaman saatin size gösterdiği zamandır.
          Psikolojik zaman sizin saatten bağımsız olarak hissettiğiniz zamandır.
          Biyolojik zaman vücudunuzun hissettiği ve ona göre yaşadığı zamandır.
          Yönetsel zaman yönetime ayrılmış zamandır.

          Sevdiğimiz şeyleri yaparken zamanın su gibi akıp geçtiğini sevmediğimiz şeylerde ise zamanın geçmek bilmediğini iddia ederiz bu psikolojik zamandır sizin algınızla ilgilidir. Her gün aynı vakitte gelen uykunuz ise biyolojik zamandır vücudunuz kendini o saatte uykuya aç hisseder. 

           Biyolojik zamanı vücudunuza alışkanlık kazandırarak değiştirebilirsiniz, her gün aynı saatte kalkmak alarmınız kurulu olmasa bile ertesi gün o saatte kalkmanızı sağlayacaktır. Yine her gün belirli saatlerde ders çalışmak ertesi gün o saatte ders çalışma istediğinizin olmasına, aynı saatlerde yemek yemek ertesi gün o saatte acıkmanıza sebep olur. Biyolojik saatinizi vücudunuza alışkanlık kazandırarak ayarlarsınız.

          Psikolojik zaman için söyleyebileceğim tek şey sevdiğiniz ve sevmediğiniz şeylere bağlı olduğu, eğer uğraştığınız şeyi severseniz o sırada zaman su gibi akıp geçecektir, sevmezseniz geçmek bilmeyecektir. Her şeyi dengeli bir biçimde sevmek ya da sevmemek zamanın kendi işleyişine daha yakın bir biçimde geçmesini sağlayacaktır. 

        Yönetsel zamanı daha çok yöneticiler kullansa da gerçek zamanın işleyişiyle çok yakındır. Yönetsel zaman için yönetici olmaya da gerek yok zaten hepimiz kendi hayatlarımızı, ödevlerimizi, ailemizi ya da aktivitelerimizi yönetmiyor muyuz sanki?

        Gelelim gerçek zamana, saatlerde objektif olarak gördüğümüz zaman demiştik. Kendisini bende sizde aynı şekilde görüyoruz. Fakat herkes kendisini aynı ölçüde kullanamıyor. Kimisi o kadar işin arasında eğlenecek vakit bulabilirken kimisi daha az iş yaptığı halde yetiştiremiyor. Burada zamanı doğru kullanmak devreye giriyor. 

       Gerçek zamanı doğru kullanmak için; 
       İşlerin başlangıç ve bitiş sürelerini belirlemek,
       Bir gün önceden yapılacak listesi oluşturmak,
       Sabah uyanıldığında yapılacakları kontrol etmek,
       İstemediğiniz şeylere hayır demek,
       Çalışmanın yanında kendinize de zaman ayırmak,
       Zaman envanteri tutmak,
       Zamanınızı çalan şeyleri belirlemek ve uzak durmak,
       Hedef belirlemek,
       Biyolojik ve psikolojik zamanınızı ayarlamak,
       Ertelememek,
       Yapılacakların önceliğini belirlemek,
       Plan yapmak,
       Sıkıcı olan işi ilk önce yapmak,
       size önemli ölçüde zaman kazandıracağı gibi işlere fazladan zaman ayırma, gereksiz strese girme gibi olaylardan sizi kurtaracaktır. Bu liste yaşınıza, yaptığınız işe, yaşadığınız ortama göre değişebilir, farklılaşabilir bunu siz ayarlayabilirsiniz. Çünkü sizin zamanınız ve hayatınız size özeldir diğer insanların zamanı ve hayatlarıyla aynı olmak zorunda değil.

       Zaman sizi değil siz zamanı kullanın, çünkü bitiyor...

                                                                                                                                                                                                            GÖKSU YILAN

Not: Resim Salvador Dali - Belleğin Azmi